1- Ali Tatar kimdir?
1967’de Ankara’da doğan, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde lisans, birebir üniversitede yüksek lisans yapan Ali Tatar’ın askerlik hayatı, 1989’da başladı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı imtihanlarını kazanan Tatar, yarbay rütbesine kadar ilerledi.
1994’te Nilüfer Tatar‘la evlenen Ali Tatar’ın bir çocuğu oldu.
5 Aralık 2009’da ‘amirallere suikast’ soruşturması kapsamında tutuklandı. İtiraz sonucunda tahliye edilen Tatar hakkında, savcılığın karşı itirazı üzerine tekrar tutuklama kararı çıktı. Gözaltına alınmak istendiği sırada, 19 Aralık 2009’da bir mektup bırakarak, önünde hâkim, polis ve askerlerin beklediği sırada konutunda intihar etti.
2- Ali Tatar’ı intihara götüren süreç nasıl başladı?
Fethullah Gülen cemaatine bağlı savcılar ve emniyet mensuplarının yürüttüğü Ergenekon, Balyoz üzere operasyonların son süratiyle devam ettiği 2009’da, Tatar, İstanbul Beylerbeyi Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı’nda yarbay olarak misyon yapıyordu.
O periyotta “amirallere suikast soruşturması” ismi altında yeni bir operasyon başlatıldığı kamuoyuna yansıdı.
Operasyon, periyodun Deniz Kuvvetleri Kumandanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in önüne kadar gelen, Ağustos 2009’da emniyete ulaşan ihbarlar üzerine oluşturulan bir evrak nedeniyle başlatılmıştı. Argümana nazaran, evvelki Deniz Kuvvetleri Kumandanı Oramiral Metin Ataç ve o periyottaki kumandan Yiğit’e suikast yapmak için kimi subaylar harekete geçmişti.
İddiaya nazaran, bu subaylar, darbe şartları yaratmak için hazırlanmıştı. Sonradan ‘Poyrazköy davası’ ile birleşecek iddianamede de bu savda bulunuluyordu.
Operasyon kapsamında yapılan aramalarda, savlara nazaran, ‘Kafes aksiyon planı’na ait evraklara ulaşıldı. Öne sürülen evraklardaki savlar uyarınca, cunta, bilhassa Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlere yönelik şiddet hareketleri tasarlamış, mezar yerlerini bile hazırlamıştı. Rahmi Koç Müzesi’nde sivillere yönelik sansasyonel bir bombalama hareketi planlanmıştı ve yeniden argümana nazaran, müzede TNT kalıpları bulunmuştu.
Eylem planının Yarbay Ercan Kireçtepe tarafından hazırlandığı ve Koramiral Kadir Sağdıç yönetimindeki hücreler tarafından icra edileceği ileri sürülmüştü. Yapılan farklı aramalarda çok sayıda mühimmat bulunduğu da belirtilmişti. Argümana nazaran, ‘Amirallere Suikast’ davasının şüphelileri cuntanın bir ayağını oluşturuyordu ve “hepsi Ergenekon’un Karargâh Konutları yapılanmasında yer almak, uyuşturucu husus bulundurmak, ferdî dataları hukuka ters olarak kaydetmek üzere suçlara” karışmıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tarihe geçen basın toplantısında göstererek “boru” olarak nitelendirdiği ‘mühimmatsız silah’ da teze nazaran bu aramalarda ele geçirilmişti.
3- Yarbay Ali Tatar, bu soruşturmada kuşkulu miydi?
Evet. Emniyetten gelen ihbar mailinde, Tatar için, “Bu tertibin en büyük uyuşturucu ayağı olan Dava Öztürk, Yb. Ali Tatar’ın bilgisi dahilinde Kocaeli’nde bulunun Samet Et isimli kasabın sahibi Levent Çakı’dan (uyuşturucu-T24) temin etmektedir” tabiri yer alıyordu. Bu kapsamda hakkında soruşturma başlatıldı.
4- İhbar mailinin kaynağı açığa çıkartıldı mı?
O periyotta, bütün soruşturmalar benzeri ihbar mailleri ile başlıyordu. Tekrar birebir usul uygulandı. Poyrazköy belgesi ile ilgili açılan ‘kumpas davası’nın -Ergenekon/Balyoz süreçlerindeki davalar 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünün akabinde açılan karşı davalarda ‘Gülen cemaati takımlarının (FETÖ) kumpası’ olarak yargılandı- iddianamesinde şu söz kullanıldı:“ ”
5- Yarbay Ali Tatar’ı da kapsayan birinci soruşturmayı başlatan ve yürüten grup için de benzeri suçlamalar yapıldı mı?
Evet. Tekrar ‘kumpas davası iddianamesi’nde, bu takım için, “Söz konusu soruşturmada ikamet aramalarına katılan, uzman raporu ve tespit tutanakları düzenleyen işçinin birçoklarının ‘ByLock’ programını kullanmış olmaları, bu şahısların tekrar FETÖ/PDY’ye (paralel devlet yapılanması – T24) ait farklı soruşturmalarda kuşkulu olarak süreç görmeleri üzere konular dikkate alındığında, soruşturma ve kovuşturma makamında misyon alan bireylerin örgüt ismine hareket ettikleri kanaatine ulaşıldığı anlaşılmıştır” tabirleri kullanıldı.
Sanıklardan eski emniyet müdürleri Nazmi Ardıç, Yurt Atayün, Ömer Köse, Kazım Aksoy, Mutlu Ekizoğlu‘nun hukuka muhalif başlatılan ve ardışık devam eden “Ergenekon” isimli soruşturmalar kapsamında “Poyrazköy“, “Kafes Aksiyon Planı” ve “Amirallere Suikast” olarak bilinen soruşturmalarda aktif biçimde vazifeler aldıkları vurgulandı.
6- Soruşturma kapsamında Ali Tatar’a yönelik suçlama neydi?
Ali Tatar, “amirallere suikast” savıyla başlatılan soruşturmada 5 Aralık 2009 günü gözaltına alındı ve tutuklandı. Tatar’ın ismi daha evvel, www.dersim.iphox.com isimli internet sitesinde gündeme gelmişti. ABD’den yayın yapan, sahibi ve adresi aşikâr olmayan bu sitede, “Ali Tatar’ın sadece Alevi oldukları için kayırdığı ve yakın alakada olduğu gözlenen eğitim uzmanı işçi şunlardır” denilerek çok sayıda teğmen, üsteğmen, yüzbaşı ve albay rütbesindeki subayın isimleri sayılmıştı. Tatar için ihbar maili ve kelam konusu tezler tutuklama münasebeti yapıldı.
Soruşturmanın emniyet ayağını hala FETÖ davaları kapsamında Silivri’de tutuklu olan eski İstanbul TEM Şube Müdürü Yurt Atayün yürütüyordu. ‘Ergenekon ve Balyoz kumpasları’ davalarında da yargılanan Atayün, Tatar’la tespit tutanağında şu sözler yer verdi:
“Yapılan çalışmalarda 29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda ‘Ali Tatar Deniz Lisesi ve Harp okullarındaki Alevi ve DHKP-C yapılanmasından sorumludur. Bu faaliyetleri ÇYDD görünümü altında yürütüyorlar. Ali Tatar Hava Kuvvetleri’nde ÇYDD faaliyetleri gayesiyle Dz. Yzb. Muhammed Cihat Yardımcı’nın kardeşi Hv. Yzb. Cüneyt Kutsal Yardımcı ile birlikte çalışmaktadır. Her nedense Ali Tatar dayısı Hüseyin Tatar’ın DHKP-C nedeniyle tutuklandığını ve amcası oğlu Süleyman’ın Tunceli kırsalında kanlı terör örgütünün eli kanlı silahlı militanı olarak faaliyet gösterirken yakalanıp mahpusa girdiğini gururla anlatmaktadır’ halinde ibareleri yer almaktadır. İş bu tespit tutanağı tarafımızdan tanzimle birlikte imza altına alınmıştır.”
7- Tatar’a hangi sorular yöneltildi?
Tatar, sorgusunda özetle şu sorulara cevap vermek zorunda kaldı:
– İnternete düşen, kendisinin Alevi, ailesinin DHKP-C ve PKK temaslı olduğuna yönelik not.
– Karamürsel’de Deniz Kuvvetleri Eğitim Merkezi’nde birtakım teğmenlerin uyuşturucu kullandığına yönelik ihbar üzerine yapılan aramada bulunduğu belirtilen ispatlar. Teğmenlerin konutlarına yapılan baskınlarda 100 kalaşnikof, patlayıcı, suikastlerde kullanılacağı notu düşülen mühimmat çıktığı tez edildi. Ali Tatar’a bu bilgiler soruldu.
– Bir teğmenin meskeninde bulunan flaş bellekten ‘Karargâh Evleri’ yapılanmasına ilişkin dokümanlar çıktığı ileri sürüldü. Ali Tatar’a bu evraklarda neden isminin geçtiği soruldu.
– Tatar’a, gelen ihbarda uyuşturucuya göz yumduğunun belirtildiği anımsatılarak, “Göz yumdun mu?” sorusu da yöneltildi.
– Tatar’a, tekrar flaş bellekteki bilgilere dayanarak, eski Jandarma Genel Kumandanı Şener Eruygur ile dönemin İşçi Partisi Genel Lideri Doğu Perinçek arasında köprü olup olmadığı soruldu.
– Tatar’a, teğmenleri organize ettiği tezine ait sorular da yöneltildi. Tekrar teğmenler için referans olduğu savını yanıtlaması istendi.
– Gazeteci Ünal İnanç’ın meskeninde bulunduğu belirtilen bir listede neden isminin geçtiği sorusu yöneltildi.
– Bir ihbar mailine nazaran Türk Solu adlı mecmua ile irtibatı soruldu.
– Yine ihbar mailine dayanarak Tatar’a DHKP-C ve PKK irtibatı sorusu yöneltildi.
– Tatar’ın, Poyrazköy davasının sanıkları ve Çağdaş Ömrü Destekleme Vakfı ile alakasına yönelik soruları da yanıtlaması istendi.
8- Tatar, kimler tarafından sorgulandı?
Tatar, özel yetkili savcı Süleyman Pehlivan tarafından 5 Aralık 2009 günü sorgulandı. Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ı, “Silahlı terör örgütü üyesi olduğu” savıyla tutuklanması talebiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk etti. Tatar, 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin nöbetçi hâkimi Davut Bedir tarafından sorgulandı. Davut Bedir, Tatar’ın tutuklanmasına karar verdi. Tutuklanan Tatar’a, TCK’nın 314/2 hususuna nazaran “silahlı terör örgütüne üyelik” suçlaması yöneltildi.
9- Tatar, nasıl tahliye edildi?
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı Bülent Akasma, itiraz üzerine evraka baktı ve “dosya kapsamı, mevcut kanıt durumu göz önüne alınarak” Tatar’ın tahliyesine karar verdi. Ali Tatar, 16 Aralık 2009 günü Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildi.
10- Tatar hakkında yakalama kararı nasıl çıkartıldı?
Savcı Pehlivan, yarbay Ali Tatar’ın peşini bırakmayacaktı. Tatar’ın özgür kalmasından bir gün sonra, 17 Aralık 2009 günü 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına itiraz etti.
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Aralık 2009 tarihinde itirazı değerlendirdi. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, mahkeme üyeleri de Oktay Açar ve Metin Özçelik’ti. Bu mahkeme, Tatar hakkında yakalama müzekkeresi çıkartılmasına 1’e karşı 2 oyla karar verdi. 18 Aralık 2009 günü Yarbay Ali Tatar hakkında “yakalama emri” çıkartıldı.
11- Tatar, yakalama kararını nasıl öğrendi, meskende neler yaşandı?
Tatar, 5 Aralık 2009’da, adliyeye davet üzerine bizatihi gitmiş ve tutuklanmıştı. İtiraz üzerine 16 Aralık’ta tahliye edildi. 18 Aralık’ta da hakkında tutuklanmak üzere tekrar yakalama kararı çıkartıldı. O periyotta basında çıkan haberler ve tutuklanmak psikolojisini olumsuz etkilemişti. 18 Aralık’ta akşam saatlerinde birlik komutanlığından arandı ve gelmesi istendi. Gittiğinde hakkında yakalama kararı çıkartıldığı bildirildi. Sonraki gün cezaevine girecekti. Akşam, ağabeyi, ablası, aileleriyle birlikte kutlama yemeği yapacaktı. Tatar, geri döndüğünde arkadaşları da konuta geldi. Psikolojisinin yıprandığını bilen eşi Nilüfer Tatar, meskendeki silahları saklamıştı. Lakin Ali Tatar, o silahlardan birini buldu. Geç saatlere kadar arkadaşları ve ailesiyle yaptığı sohbetler yatışmasına yetmemişti. Bir mektup kaleme aldı. Sabah eşinin eline mektubu bıraktı ve banyoya gitti. Eşi yetişemedi. Banyoda silahı ateşleyerek ömrüne son verdi. GATA’ya kaldırıldı fakat kurtarılamadı.
12- Tatar’ın intiharına giden saatlerde neler yaşandı?
Tatar’ın intiharını, “Hepimiz çok memnunduk. Akşam, arkadaşlarımız ve aileler toplanacak, Beylerbeyi’ndeki lojmanımızda yemek yiyecektik” diyen eşi Nilüfer Tatar ile görüşen gazeteci Toygun Atilla, o devir Hürriyet gazetesinde şöyle yazmıştı:
“Akşam saat 19.00’da Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı Kurmay Başkanı, Ali Tatar’ı telefonla arayarak yanına gelmesini istedi. Yarbay Tatar meskenden ayrılırken eşine, ‘Bu hayra alâmet değil’ dedi. Kısa bir müddet sonra Ali Tatar meskene geldiğinde eşinin tabiri ile adeta tükenmiş, yıkılmış bir haldeydi. Konutun duvarlarını yumrukladı. ‘Tutuklama kararı çıkmış. Ne istiyorlar benden’ dedi. Nilüfer Tatar, ‘Kurmay Başkanı’nın Ali’yi o gün çağırarak bunu söylemesi gerçek değildi. Sonraki gün gerekli merciler yapması gerekenleri yaparlardı. O gün tahminen bunlar söylenmeseydi, Ali’nin intiharı düşünecek, uygulayacak durumu olmayacaktı’ dedi.”
Toygun Atilla, haberinde şu bilgilere de yer verdi:
“Ali Tatar’ın cezaevi mühletince bozulan ruhsal durumunun ailesi de farkındaydı. Bu yüzden 21 Aralık 2009 için, GATA’da psikiyatri servisinde randevu almışlardı. O gece Nilüfer Tatar’ın anlatımına nazaran saat 02.00 sıralarında uyudular. Uyumadan evvel, konutta bulunan Ali Tatar’a ilişkin 2 beylik tabancasını Nilüfer Tatar sakladı. Ali Tatar, ‘Ne yapıyorsun. Silahları neden saklıyorsun. Benim bunu yapabileceğimi mi düşünüyorsun’ diye reaksiyon gösterdi.
19 Aralık 2009 sabahı Ali Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel ve Merkez Komutanlığı’ndan birtakım subaylar Beylerbeyi’ndeki Ali Tatar’ın lojmanındaydı. Omuzları çökmüş, daima yere bakıyor ve ‘Beni oraya koymayın’ diyordu. Ali Tatar’ın durumu berbattı. Eşi Nilüfer Tatar ve avukatı İhsan Nuri Tezel, yanlarındaki kumandanlara, ‘GATA’ya götürelim. Yeterli gözükmüyor’ teklifinde bulundular. Lakin prosedür gereği bunun mümkün olmadığı söylendi. Eşinin elini sıkı sıkı tutan Ali Tatar’ın son sözleri, ‘Nilüfer boşuna ısrar etme. Götürmez bunlar beni hastaneye’ oldu. Nilüfer Tatar’ın o güne ilişkin hatırladığı son sahne ise, banyoya gerçek koşan eşi Ali Tatar’ın eline sıkıştırdığı intihar mektubu ve banyodan gelen silah sesi oldu.”
İntihar ettiği sırada, yakalama kararını uygulamak üzere askerlerin yanı sıra hâkim ve polislerin de konutun önüne geldikleri biliniyor.
13- Ali Tatar, neden hastaneye sevk edilmedi?
Gatagulli” tabirini kullanarak GATA’ya sevklerin tedavi gayeli olmadığı bildirisini vermişti.
14- Ali Tatar’ın eşi, bu bahiste savcılığa hangi bilgileri verdi?
Nilüfer Tatar, 2014’teki savcılık tabirinde, bu mevzuda şunları anlattı:
“Yakalama kararı Kurmay Başkanlığı’na bildirim edilmişti. Saat 19.00’da makamına çağırdı. O gün bir kutlama yemeği yapacaktık. Yakınlarımız vardı ve kalabalıktık. Ali, o saatte çağrılmasının güzel olmadığını söyleyerek gitti ve geldiğinde gergin ve sonluydu. Tekrar tutuklama kararının çıktığını söyledi. Biz Ali’yi sakinleştiremedik. Tebligat elimize de verilmemişti, sadece kelamlı söylenmişti. Sakinleştirmek için çok kişi uğraş sarf etti ve yatıldı. Sabah tekrardan arkadaşları, kumandanlar ve yakınlarımız konuttaydı. Kahvaltı masasında hiçbir şey yemedi. Beni yanından ayırmıyordu ve çok tedirgindi. Tebligattan sonra komutanı, kurmay başkanı geldi. Birlik komutanından psikolojisinin âlâ olmadığını belirterek, doktora götürülmesini istedik ama kabul etmedi. ‘Önce Merkez Komutanlığı’na gidilmesi gerekli, Merkez Komutanlığı’na gidilirse hastaneye gitmesini sağlayabilirim’ dedi. Ali’nin depresyonda olduğunu aşikardı ancak doktor kontrolünde ya da hastanede hiçbir şey yapılmadı. Saat 10.00 civarında kapıya askeri araç geldi. Ali’yi askeri araç götürecekti. Herkes aşağı inmişti. Ben geride kaldım zira çanta hazırlıyordum. Ali tekrar üst çıkmıştı. Bana bir mektup verdi ve banyoya girdi. Sonrasında kapıyı kapatmamızı istedi. Ablası geldi. Ablası kapıyı ortalarken Ali ateş etmişti.”
“Karanlığa ışık olabilmek için…”
15- 42 yaşında hayatına son veren Ali Tatar, bıraktığı mektupta ne anlattı, intiharını nasıl açıkladı?
Tatar, yakın vakitte gibisi ithamlarla karşılaşan ve intihar eden Yüzbaşı Olgun Ural’a kızgın olduğunu arkadaşlarına söylüyordu. Arkadaşları, Tatar’ın, “Böyle olmamalıydı. Eşini çocuklarını bırakmamalıydı” dediğini anlatıyordu. Tatar, mektubunda buna vurgu yaparak, “İntihar etmeye en çok karşı çıkan bireylerden biri de benim” tabirini kullandı. Tatar, suikast argümanlarına ne kadar şaşırdığına da yer verdiği mektubunda şunları belirtti:
“Sevgili Nilü ve canım aile üyelerim…
Tam her şeyden kurtulduk derken sizlerden bir ayrılık durumu daha yaşamak durumundayım.
Bu ayrılık ebedi ayrılıktır.
Eğer öbür dünya varsa… İleride orada buluşuruz.
Ben ailemden kimseye küskün değilim. Hepinizi çok seviyorum.
Hepinize bir hakkım geçtiyse helal olsun.
Sizin de bana hakkınızı helal edeceğinize eminim.
Dediğim üzere bana sakın kızmayın.
Belki bu süreç altı ay, bir yıl sonra geçecek.
Ancak benim buna dayanacak hâlim yok.
Öncelikle başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım.
Başınızı dimdik tutun!
Ama ben bu hukuksuzlukla yaşayamam.
Yaşadıklarımı ikinci kez kaldırmam mümkün değil…
O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim…
Belki benim mevtim bu durumda olan diğerlerinin aydınlığa çıkışına bir ışık olur.
Boşu boşuna ölmemiş olurum.
Bu halde ölmeyi hiç istemezdim.
Buna en çok karşı çıkan bendim.
Şu anda çok duygusal değilim.
Ağlamıyorum.
Yalnız içim buruk ve kırgın.
Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım.
Beni merhum babamın yanına gömün. Karımı ve kızımı Gökçen’imi size emanet ediyorum.
Kızımı ve karımı asla yalnız bırakmayacağınızı, bu işin peşini bırakmayacağınızı biliyorum.
Tek tesellim sizleri son bir kez, daima birlikte görmek oldu.
Gökçen’im, canım kızım derslerine çok yeterli çalış.
İyi çalış ve değerli yerlere gel ki benim hesabımı sorabilesin!
Hukuksuzluk sürecine hukuk ismine hürmet gösterilemez.
Bu formda giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir cumhuriyet ne de bir ülke bulamayacaksınız.
Şunu bilin ki en küçük hatası ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek [adına] hayatıma son veriyorum.”
16- Ailesi, cenazesinde neler söyledi, nasıl reaksiyon gösterdi?
Eşini kısa müddet evvel kaybeden anne Satı Tatar’a veda mektubu okutulmadı. Ağabeyi Ahmet Tatar, gazetecilere şunları söyledi:
“Bu süreçte birçok okumuş yazmış insanın ‘Emir komuta zincirine alışmışlar. Kendilerini toplumun önünde görüyorlar. Hukukla karşı karşıya gelince paniğe kapılıyorlar’ üzere daha da ileri giden yorumları olduğunu gördüm. Zerre kadar bilgi sahibi değiller. Talebimiz hiçbir vakit komutanlığın kardeşimizi savcıyla görüştürmemesi değildi. Bu ülkede herkes hukuka hürmet duymalı. Buna gönülden inanıyoruz. Fakat hukuk da adil davranmalı, herkese eşit arada durmalı. TSK’deki hukukçular duruma müdahale etmeli.
Burada olay Deniz Kuvvetleri’nde geçiyor. Suikast düzenlenecek olan kişi asker, yapacaklar asker. Lakin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda bu türlü bir soruşturma var mı? Ben bilmiyorum. Bu durumda neden Beşiktaş’taki o savcılarla askeri savcılar iş birliği yapmıyor? Niçin ‘Sen benim mensubumu çağırdın, ben de gönderdim. Bak tutukluyorsun ancak burada bir hukuk zafiyeti var. Neden tutukladın bana anlat’ demiyor. Bir yanlış varsa çıkıp kamuoyuyla paylaşmıyorlar. Asıl sahip çıkmak budur. Yoksa biz kabadayılık yapsınlar, kumandanlar çıkıp ’Vermem askerimi’ desinler demiyoruz. Beşiktaş’ta bir savcılar, yargıçlar grubu var. TSK’nın birçok mensubu içerde. Neden onların oluşturduğu yalnızca bu işe bakan, donanımlı hâkim ve savcı kümesi yok?”
Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar da cenaze merasiminde şunları söyledi:
“Hiçbirinde gerçek evrak yok. Askeriyeye komplo düzenlemek için 10 yıldır hazırlanmış bunlar. Eşim gururuyla öldü. Ordudaki Alevileri fişliyorlar. Daima Alevi subayları içeri alıyorlar. Ellerinde hiçbir doküman yok. 29 kişi boşu boşuna yatıyor. Süleyman Pehlivan sen kimin adamısın? Fethullah Gülen’in mi, Amerika’nın mı? Eşim çok çalışkan bir insandı. Atatürkçü biriydi. Madalyalarını kıskandılar.”
Ağabeyi ve eşi, sonraki yıllarda da daima açıklama yapmayı, Tatar’ı intihara götüren sürecin hesabını sormayı sürdürdü.
17- Cenazesine kumandanlar, suikast düzenlemekle suçlandığı Deniz Kuvvetleri Kumandanı da katıldı mı?
Evet. Kocatepe Camii’ndeki cenaze merasimine Tatar’ın suikast düzenleyeceği argüman edilen periyodun Deniz Kuvvetleri Kumandanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit ile Genelkurmay İkinci Lider Yardımcısı Orgeneral Bilgin Balanlı da katıldı. Suikast hazırlığı yapıldığı tez edilen öteki isim olan bir evvelki Deniz Kuvvetleri Kumandanı Oramiral Metin Ataç ise merasime katılmadı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Arslan Güler de Kocatepe Camii’nde Tatar’ın ailesine taziyelerini iletti.Tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi!
18- Tatar’ın vefatından sonra ‘amirallere suikast’ soruşturması nasıl sürdü?
Ölümü nedeniyle Tatar hakkında ‘takipsizlik’ verilerek belgesi kapatıldı. Fakat ‘amirallere suikast’ soruşturması ile ilgili olarak 19 sanık hakkında dava açıldı. Bu dava, 17 sanıklı Poyrazköy davası ile birleştirildi. Poyrazköy davası, daha sonra Çağdaş Hayatı Destekleme Vakfı le ilgili açılan 8 sanıklı dava, ek iddianame ile açılan 10 sanıklı dava ve iki sanık hakkında suikast savıyla ayrıyeten açılan davayla birleştirildi, torba davaya dönüştürüldü. Başka eklemelerde 84 sanıklı bir dava görüldü. Dava, 17-25 Aralık sürecinin akabinde FETÖ’cü olduğu argüman edilen hâkim ve savcıların tasfiyesinden sonra sonuçlandırıldı ve 2015’te 84 sanığın tamamının beraatine karar verildi.
19- Tatar’ın vefatıyla ilgili olarak soruşturma açıldı mı?
Hayır. Evrak kapatıldı. Lakin ailesi daima olarak şikâyetçi oldu. Aktif bir soruşturma fakat 17/25 Aralık sürecinden sonra başlatıldı. Ahmet Tatar ile Nilüfer Tatar, savcılığa davet edildi ve iki ismin tabirleri alındı.
Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar şikâyet dilekçesinde şu isimleri suçladı:
“… Kardeşim Ali Tatar hakkında hukuka muhalif olarak gerçek dışı suçlamalar içeren fezleke düzenleyerek ve hakkında hiçbir somut ve hukuksal bir kanıt yokken tutuklayarak ruhsal yapısının bozulmasına ve vefatına neden olan Emniyet Md. Yurt Atayün, Emniyet Md. Ömer Köse, Emniyet Md. Hüseyin Işıldak, Emniyet Amiri Halim Pehlivanlar, polis memurları Ferdi Uz, Lezgin Biter, sicil no’ları 266416, Şerif Ahmet Can, 308848, 297062 olan polis memurları, soruşturma savcısı Süleyman Pehlivan; 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. husus ile görevli) lider Zafer Başkurt, üye Ali Efendi Peksak, üye Murat Üründü… Hata işlemek hedefiyle kurulmuş örgüt üyesi olmak, adil yargılamayı engellemek, cürüm atmak, düzmece evrak tanzim etmek ve taammüden adam öldürmek cürümlerini işledikleri…”
Nilüfer Tatar da, 1 Aralık 2014 tarihli tabirinde şunları söyledi:“Eşimin uydurma kanıtlarla suçlandığını tespit ettik. Mevtinde, tüm bu süreçte misyon yapmış kamu vazifelileri sorumludur. Ben gerek emniyette misyon yapan ve bu soruşturmada misyon almış, evrak tanzim etmiş tüm emniyet görevlilerinden şikâyetçiyim. Soruşturmada misyon yapan, tutuklama kararı veren, itirazı reddeden, tekrar tutuklama kararı veren hâkim ve savcılardan şikâyetçiyim. Gerek eşim gerek soruşturmada öbür ismi geçenler, kurmaca kanıtlarla suçlanmışlardır. Bu suçlamaları yapanlar örgütlü halde hareket etmişlerdir.”
20- Tatar’ın şikâyetçi olduğu hâkim ve savcılar kimlerdi?
Nilüfer Tatar, 2016’da Hâkimler ve Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu’na yaptığı şikâyette, bu isimleri tek tek saydı. Tatar, şu isimleri sıraladı:
- Meslekten çıkartılan savcı Süleyman Pehlivan
- Nöbetçi hâkim Davut Bedir
- İtirazı reddeden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti Zafer Başkurt, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü
- Yakalama kararı veren heyetteki isimler Onur Akçay, Oktay Açar, Metin Özçelik
21- Bu isimler hakkında süreç yapıldı mı?
15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünün akabinde Zafer Başkurt ile Onur Akçay dışındaki tüm isimler meslekten ihraç edildi. Nilüfer Tatar, tutuklama kararlarında karşı oy kullanan Açar ile ilgili şikâyette bulunmadı. Yeniden karşı oy kullanan Akçay ile Başkurt’un örgütle ilişkili olmadıklarını fakat belgeyi âlâ incelemedikleri için onlardan da şikâyeti olduğunu bildirdi.
Bu isimler dışındaki bütün isimler farklı FETÖ soruşturmalarında tutuklandı.
22- Soruşturma savcısı olan Süleyman Pehlivan hakkında ne süreç yapıldı?
Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ın vefatından iki yıl sonra ödüllendirildi ve 2011’de Yargıtay üyesi yapıldı. Pehlivan, daha sonra ‘kumpas’ olarak yargılanan ‘Balyoz’ davasında da koordinatör savcı olarak misyon yapmıştı.
Süleyman Pehlivan, darbe teşebbüsünün akabinde 5 Ağustos 2016 günü tutuklandı. 2019’da FETÖ üyeliğinden 13 yıl 6 ay mahpusa mahkûm edildi. Pehlivan’ın ankesörlü arama yaparak, mahrem imamlardan talimat aldığı saptandı. Hâkimlerden Ali Efendi Peksak da öbür bir davada, örgüt üyeliğinden 12 yıla mahkûm edildi. Metin Özçelik de başka bir davada 10 yıla mahkûm oldu. Başka isimler hakkındaki davalar sürüyor. Bu isimler hakkında Balyoz davasındaki tutuklama kararları, Şike davasındaki kararları nedeniyle suçlamalar bulunuyor.
23- Tatar’ın vefatına yol açan süreçle ilgili kumpaslar açığa çıkartıldı mı?
Evet. Hazırlanan eksper raporunda, Tatar’ın da suçlandığı flaş belleğe geriye dönük olarak Devrimci Karargâh’ın bildirileri, Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı, çocuk pornosu manzaraları ve fişlemeler kopyalandığı ortaya çıkartıldı. Gelen ihbarların da gerçek şahıslardan olmadığı anlaşıldı.
24- Kumpaslar ile ilgili dava açıldı mı?
Evet. Poyrazköy davasında kumpas kurulduğuna yönelik birinci dava İstanbul’da açıldı. Davanın birinci duruşması da yapıldı. İddianamede, “Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmat” bahis ediliyor. Dava, İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Birinci duruşmaya, ortalarında Nazmi Ardıç, Ali Fuat Yılmazer ile Kazım Aksoy‘un da bulunduğu diğer hatadan tutuklu 9 sanık ile 2 tutuksuz sanık ve avukatları katıldı. İkinci çeşit duruşmalar başladı.
Aralarında emekli koramiraller Kadir Sağdıç, Deniz Cora, Ahmet Feyyaz Öğütçü, emekli Kurmay Albay Ali Türkşen ve Türkan Saylan‘ın mirasçılarının da bulunduğu bir kısım müştekiler ile avukatları duruşmada hazır bulundu. Çağdaş Ömrü Destekleme Derneği avukatları ve yarbay Ali Tatar’ın eşinin avukatı da duruşmaya katıldı.
İddianamede, 68 eski kamu vazifelisi sanık olarak yer alıyor. Bu şahısların isimsiz ihbarlar sonucu soruşturma başlatmak, bylock kullanmak, FETÖ ismine hareket etmek üzere hatalar işledikleri, kanıtları kumpas sonucu oluşturdukları kaydediliyor.
İddianamede, 68 sanık hakkında “zincirleme kamu vazifelisi yetkisiyle haberleşmenin kapalılığını ihlal, kamu vazifelisi nüfuzu, cebir ve hileyle hürriyeti kısıtlama, kanıt uydurarak iftira ve kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği” üzere kabahatlerden ceza talebinde bulunuluyor.
Eski emniyet müdürü Ömer Köse‘nin 379 yıldan 1375 yıla, eski emniyet müdürleri Kazım Aksoy‘un 280 yıl 6 aydan 1012 yıla, Yurt Atayün‘ün 223 yıl 6 aydan 1189 yıla ve Oğuzhan Ceylan‘ın da 314 yıl 6 aydan 1155 yıla kadar mahpusla cezalandırılması isteniyor. Sanıklardan Abdulkadir Bayat‘a 181 yıl 6 aydan 664 yıla, Ahmet Davulcu‘ya 126 yıldan 433 yıla, Ahmet Uğurlu‘ya 153 yıldan 580 yıla, Bekir Peker‘e 195 yıldan 739 yıla ve İsa Akyüz‘e de 195 yıldan 739 yıla kadar mahpus cezaları talep ediliyor. Öteki sanıkların da 6 yıl ila 49 yıl ortasında değişen mahpus cezalarına mahkûm edilmeleri isteniyor.
25- Açılan diğer dava var mı?
Evet. “Poyrazköy davası” olarak bilinen dava ve soruşturmalarda misyon alan 48 eski hâkim ve savcı hakkında da ayrıyeten “gizliliği ihlal“, “iftira“, “suç kanıtlarını yok etme“, “kişisel dataları hukuka muhalif olarak ele geçirmek“, “resmi dokümanda sahtecilik“, “suçluyu kayırma“, “kişiyi hürriyetinden mahrum kılma” ve “görevi berbata kullanma” hatalarından 83 yıla kadar değişen oranlarda mahpus cezası istemiyle iddianame hazırlandı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan 45 sayfalık iddianamede, ortalarında vefat eden Ali Tatar’ın ailesi ile Poyrazköy davasında yargılanan Ali Türkşen’in de bulunduğu 89 kişi ile Çağdaş Hayatı Destekleme Vakfı Merkez İktisadi İşletmesi, İstanbul ve Tekirdağ valilikleri müşteki olarak yer aldı.
İddianamede, kamuoyunda “Çağdaş Ömrü Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı soruşturması“, “amirallere suikast soruşturması“, “Kafes Operasyonu Hareket Planı soruşturması“, “2. Poyrazköy soruşturması” ile “2. amirallere suikast soruşturması” isimleriyle anılan soruşturmaların, kapatılan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde birleştirildiği hatırlatıldı. İddianamede, şüphelilerin, “Poyrazköy davası” kapsamında haksız yere gözaltı kararı, yakalama, isimli denetim ve tutuklama üzere muhafaza önlemleri aldıkları, buna münasebet olarak da mevzuat, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kriterlerine ters olarak yasa hususunu gösterdikleri aktarıldı.
İddianamede, şüphelilerden eski savcılar Zekeriya Öz, Ercan Şafak, Fikret Seçen ve Mehmet Murat Yönder‘in “özel hayatın kapalılığını ihlal etme“, “gizliliğin ihlali“, “haberleşmenin kapalılığını ihlal etme“, “suç kanıtlarını yok etme, gizleme yahut değiştirme“, “iftira“, “kişisel bilgileri hukuka karşıt olarak ele geçirmek ve yaymak“, “kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği“, “suçluyu kayırma“, “kişiyi hürriyetinden mahrum kılma“, “görevi berbata kullanma” cürümlerinden 22 yıl 4’er aydan 83’er yıla kadar mahpusla cezalandırılması istendi.
Diğer şüpheliler Adnan Çimen, Ali Haydar, Ali Efendi Peksak, Aytekin Özanlı, Bilal Bayraktar, Birol Bilen, Davut Bedir, Dursun Ali Gündoğdu, Fatih Mehmet Uslu, Gökmen Demircan, Hadi Çağdır, Hakan Karaali, Hasan Hüseyin Özese, Hikmet Şen, Hüseyin Aksoy, Hüseyin Ayar, İbrahim Balık, İdris Asan, Mehmet Berk, Mehmet Ekinci, Mehmet Erdoğan, Mehmet Hamzaçebi, Mehmet Karababa, Mehmet Ali Pekgüzel, Mehmet Ali Uysal, Metin Özçelik, Murat Üründü, Mustafa Boz, Muzaffer İren, Nalan Can, Nihat Taşkın, Nurullah Çınar, Osman Kaya, Ömer Diken, Resul Çakır, Rüstem Eryılmaz, Sadrettin Sarıkaya, Salim Duran, Savaş Çelik, Sedat Sami Haşıloğlu, Süleyman Pehlivan, Ümit Zafer Çolak, Vedat Dalda ve Yakup Hakan Günay hakkında “görevi berbata kullanma“, “kişiyi hürriyetinden mahrum kılma“, “haberleşmenin kapalılığını ihlal etme” hatalarından 2 yıl 6’şar aydan 32 yıl 6’şar aya kadar değişen oranlarda mahpus cezası talep edildi. Dava, İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.